ATA ANA
Düpedüz yufka açıyordu, sabahın beşinde.
Nerden bulurdu o enerjiyi?
Sevgiydi yüzü, emekti.
Torundu, uğurlamak, yol gözlemek, özlemekti.
Kuzinenin kor ışığından iki yanına ördüğü kınalı saçları parıldıyordu.
Ev, tarhana kokuyordu, naneli...
Pamucuk elleriyle, ömrünün kırışıklığını düzlüyordu, sakin, vefalı, dersini almış da, şükreder gibi.
İçine meradan topladığı otlarla ve mis gibi lor ile harmanladığı karışımı seriyordu açtığı hamurun.
Muntazam katlıyor, üzerine yağ sürüp; sobanın üzerinde yavaş yavaş çeviriyordu hazırladıklarını.
Göz göz yazardı işte böyle.
Okuması yazması böyleydi onun.
Yufkalarda oluşan her minik karaltı, bin çile saklardı da, kimse bilmezdi.
Torunları afiyetle yiyecekti,
Mutluluk bitecekti onunsa dengesinde.
Sabahın ilk ışıkları ile dört yoldan havalı horoz gelip, camın önünden güne; verecekti telaşı.
O evde, onun elinden açılmış gözlemenin ve onun yaptığı sütlü kahvenin tadını bulamayacaktım yıllar sonra ben de.
Kişiler ölür gider,fakat içten dokundukları hiç unutmazlar onu.
Dost eliyle uzattığı gözlemeler, muhacır ünlemli cümleleri, isyanı, söylenmesi,nazlanması odalarımızın önünden geçerken.
Muhabbete beklemesi, yollara dikmesi gözlerini.
Fotoğraflara bakıp ağlaması, çerçeveler ile konuşması.
Ona gidersem diye ümit edip,illa ayırıp,serin diye divanın altina sakladığı meyveler.
Susamlı helva, horoz şekeri, çeşme ahırında gazoz...
Onunla çocukluğum ölmüş düpedüz.
Şimdi bir selvinin gövde kabuklarından beni izler.
Bazen bir kelebek olur gelir.
Bir çocuk sek sek için taşı sürür,
Zıplar,koşar, sobeler, sobelenir
Eve gidip terli terli su içer gönlümde o vakit.
Bir nefes sönüp sönüp telkin alır, dünyaya geri gelir.
Vildan DİNÇ 4 şubat salı 2020